Anasayfa » MANŞET » EMEK VE MESLEK ÖRGÜTLERİNDEN 8 MART: “TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTLİĞİ” 
EMEK VE MESLEK ÖRGÜTLERİNDEN 8 MART: “TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTLİĞİ” 

EMEK VE MESLEK ÖRGÜTLERİNDEN 8 MART: “TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTLİĞİ” 

EMEK VE MESLEK ÖRGÜTLERİNDEN 8 MART: “TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTLİĞİ”

ato_8Mart_28 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü öncesinde emek ve meslek örgütlerinin kadın komisyonları ortak basın açıklaması düzenledi. Ankara Tabip Odası’nda 07 Mart 2019 Perşembe günü gerçekleştirilen açıklamaya Ankara Tabip Odası adına Yönetim Kurulu üyesi Dr. Gülgün Kıran, Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı Komisyonu üyesi Dr. Filiz Ak, Diş Hekimleri Odası adına Dr. Serpil Yağan, ve Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası Ankara Şube Kadın Sekreterliği adına Nazan Karacabey katıldı.

Ortak Basın Açıklaması Metni

8 Mart 2019

Bugün dünya nüfusunun yarısını oluşturan kadınlar; ne yazık ki, her dönemde olduğu gibi halen ve pek çok toplumda sadece “kadın” olmaktan kaynaklanan ayrımcılığa ve şiddete uğramakta, sosyal, siyasal ve ekonomik olarak en dezavantajlı kesimlerinden birini oluşturmaktadırlar. Bu “dezavantajlılık” halinin yaşamın her alanında sürekli olmasına karşın, ancak 8 Martlarda kamuoyunun dikkatini kimi başlıklara çekmek olanaklı olabiliyor.

Biz de Ankara Tabip Odası, Diş Hekimleri Odası, Veterinerler Odası kadın Komisyonları ve Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası Ankara Şube Kadın Sekreterliği olarak bu 8 Mart’ta “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği” konusundaki tespit ve önerilerimizi kamuoyu ile paylaşmak istedik.

Biz kadınlar; ataerkilliğin yüzyıllardır bizleri dışında bırakmaya çalıştığı tarihe rağmen, kendi tarihimizi özgürlüklerimiz, emeklerimiz, bedenlerimiz, haklarımız ve onurumuz için verdiğimiz mücadelelerle yazarak bugüne geldik. Bu nedenle biz kadınların dili hep isyanın dili olagelmiştir. Ve bu isyan; kadın hareketinin ortak tarihini sahiplenen bütün kadınların dayanışmasının da sesi olmuştur.

Sekiz Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü, hem bu dayanışmamızın hem de başka bir dünyanın olanaklılığına ilişkin umudumuzun günüdür!

Kadınların yaşamın her alanında eşit haklara sahip olma çabası yüzyıllardır süregelen bir mücadeledir. Dünya Kadınlar Günü’nün tarihsel özünü, emekçi kadınların mücadele geleneğini ve azmini unutmadan, 8 Mart’ı kadının hakları ve statüsü açısından gelinen noktayı göstermek, toplumun ve karar vericilerin dikkatini bu konuya çekebilmek için bir fırsat olarak değerlendirmek gerektiğine inanıyoruz.

Toplumsal cinsiyet eşitliğine zemin hazırlayan en önemli sözleşme, Birleşmiş Milletler tarafından 1979 yılında hazırlanan ve ülkelerin onayına sunulan “Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi”dir. Sözleşme ile taraf devletlere toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması ve kadınlara yönelik her türlü ayrımcılığın ve görünümlerin tasfiye edilmesi için gerekli her türlü önlemi alma konusunda sorumluluk verilmiştir. CEDAW Komitesinin 1992 tarihli kararında da kadına yönelik şiddetin toplumsal cinsiyete dayalı bir ayrımcılık biçimi olduğu ve insan haklarının kullanılmasını engellediği ifadesi yer almıştır.

1993 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun Kadınlara Karşı Şiddetin Tasfiye Edilmesine Dair Bildirisi’nde kadına karşı şiddet; “ister kamusal isterse özel yaşamda meydana gelsin, kadınlara fiziksel, cinsel veya psikolojik zarar veya ıstırap veren veya verebilecek olan cinsiyete dayanan bir şiddet eylemi veya bu tür eylemlerle tehdit etme, zorlama veya keyfi olarak özgürlükten yoksun bırakma” olarak tanımlanmıştır. Bildiride fiziksel, cinsel, psikolojik, ekonomik ve sözlü istismar ile namus cinayetleri, tecavüz, cinsel taciz, gıda kaynaklarından yoksun bırakma, sağlık hizmetlerine erişimin sınırlandırılması ve kız çocuklarının cinsel istismarı gibi birçok konu kadına yönelik şiddet olarak alınmıştır.

1995’te Pekin’de yapılan Dördüncü Dünya Kadın Konferansı, ardından Pekin+5 ve Pekin+10 konferansları ve 2000’de Birleşmiş Milletler tarafından ortaya konan ve ülkemizin de kabul ettiği “Bin Yıl Kalkınma Hedefleri” ve 2015’de de “Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri”; toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması ve kadına yönelik şiddetle mücadele edilmesi için devletlere yükümlülükler getirmiştir.

Avrupa Konseyi’nin kadınlara yönelik şiddeti ve aile içi şiddeti önlemek amacıyla hazırladığı, İstanbul Sözleşmesi olarak anılan ve 2011 yılında İstanbul’da imzalanan “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi”nin onaylanması Türkiye için çok önemli bir adım olarak kabul edilmektedir. İstanbul Sözleşmesi’nin şartları, Türkiye’nin de imzalayarak taraf olmasıyla 1 Ağustos 2014 tarihi itibariyle yürürlüğe girmiştir. Türkiye’de bu sözleşmeye dayanılarak hazırlanan ve 8 Mart 2012 tarihinde yürürlüğe giren 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’da da sözleşmede yer alan şiddet tanımı benimsenmiştir. Sözleşme ayrıca; taraf devletlerin toplumsal cinsiyet eşitliği, kadına yönelik şiddet ve karşılıklı saygı konularını ilk, orta, lise, üniversite gibi her düzeydeki eğitim müfredatına eklemelerini zorunlu kılmakta; kadınların şiddete maruz kalmadan ve şiddet mağduru olduktan sonra korunmasıyla ilgili düzenlemelere yer vermekte ve şiddet mağdurlarına ücretsiz hukuksal destek sağlanmasını öngörmektedir.

Bugün, siz Değerli Basın Mensupları aracılığıyla, uluslararası normlara ve standartlara göre oluşturulmuş bütün uluslararası belgeleri, bu belgeleri imzalayan Türkiye Cumhuriyeti’nin yükümlülüklerini ve Anayasamızın eşitliğe ilişkin maddelerini bir kere daha vurgulamak ve toplumsal cinsiyete dayalı şiddetle ve ayrımcılıkla mücadele etmek için kurumlara görevlerini anımsatmak istiyoruz.

Bianet’in derlediği 2018’e basına yansımış ait verilere göre, 2018’de en az 255 kadın, aralarında üç bebeğin de olduğu en az 20 çocuk ve cinayet sırasında kadınların yanında olan en az 39 erkek öldürülmüştür. Erkekler; 61 kadına tecavüz etmiş, 188 kadını taciz etmiş, aralarında kız çocuklarının da olduğu en az 516 kadına zorla seks işçiliği yaptırmış, 347 kız çocuğuna cinsel istismarda bulunmuş, en az 380 kadını da yaralamıştır. Son beş yılda öldürülen kadın sayısı 1371, yaralanan kadın sayısı da 2075’tir.

Ülkemizde bugün gelinen noktayı anlamak için şu verilere bakmak yeterli olmaktadır: Türkiye, 2018 Küresel Toplumsal Cinsiyet Uçurumu Endeksi’ne göre ise, ne yazık ki 149 ülke içinde 130. sırada yer almaktadır (sıralamada yükseldikçe açıklık azalmaktadır). Bu endeksin alt gruplarındaki duruma baktığımızda; Türkiye çalışma yaşamına katılımda 131., karar verme süreçlerine katılımda 113., eğitim olanaklarına erişimde 106., sağlıkta ise 67. sırada yer almaktadır.

Bu veriler, toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamada tüm kurum ve kuruluşlara ne kadar büyük sorumluluklar düştüğünü bir kere daha ortaya koymakta, Türkiye’de toplumsal cinsiyet eşitliğinin her alanda sağlanmasının önemini göstermektedir.

Türk Tabipleri Birliği’nin 68. Büyük Kongresinde kabul ettiği, mesleğin tüm alanlarında toplumsal cinsiyet eşitliğine duyarlı anlayışı yaşama geçirmeyi ve buna ilişkin faaliyetler yürütmeyi taahhüt eden “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Tutum Belgesi” aynı zamanda hekimlerin ve tüm sağlıkçıların sağlıklı bir gelecek için de rehberidir.

Dünya Sağlık Örgütü; anayasası olarak kabul edilen ve 1948’den beri kullanılan tanımıyla “Sağlık; sadece hastalık ve sakatlığın olmayışı değil, aynı zamanda fiziksel, ruhsal ve sosyal yönden tam bir iyilik halidir” der ve ardından sağlığın belirleycilerini şöyle sıralar: Gelir ve sosyal statü, iş, eğitim, sosyal çevre, fiziksel çevre, sağlıklı çocuk gelişimi, kişisel sağlık uygulamaları ve alışkanlıkları, sağlık hizmeti sunucuları, sosyal destek ağı, biyoloji ve genetik, kültür ve toplumsal cinsiyet…

Temel bir insan hakkı olan Toplumsal Cinsiyet Eşitliği kavramı, kadınların ve erkeklerin eşit hak ve yükümlülüklere sahip olmaları, tüm kamusal ve özel yaşama eşit katılmaları demek olup aynı zamanda kadına yönelik şiddetin önüne geçilebildiği, günün her saatinde sokaklarda yürüme ve toplu taşım kullanma özgürlüğünün olabildiği, kız çocuklarının okula gitme hakkını kullanabildiği ve erken yaşta evliliklerin engellenebildiği olanaklar ile eşit eğitim, eşit iş, eşit adalet uygulamalarını da kapsamaktadır.

Toplumsal cinsiyet eşitliği olmadan sağlıklı bireyler olmaz, sağlıklı bir toplum olmaz. Bu nedenle toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda her bireyi bilinçlendirmek, farkındalıkları arttırmak hem mesleksel hem de toplumsal görevimizdir. Toplumsal cinsiyete dayalı tüm göstergelerin iyileştirilmesini, yasalar ve uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınmış olan hakların korunmasını, eksik olan düzenlemelerin acil olarak yerine getirilmesini istiyoruz.

Biz kadın hareketinin tarihini yazmaya devam eden kadınlar; bu Sekiz Mart birlik mücadele ve dayanışma gününde yine kızkardeşlerimizle birlikteyiz; kadınları yok sayan beden politikalarına, kadına yönelik şiddete, kadın cinayetlerine, kadınlara yönelik her türlü baskı ve ayrımcılığa, güvencesiz ve esnek çalışmaya karşı kadın dayanışmasının bir parçası olmaya, toplumsal cinsiyet eşitliğinin her alanda sağlanması için mücadeleye ve her yerde isyanımızı dile getirmeye devam edeceğiz!

Bu konudaki karalılığımızdan asla geri adım atmayacağız!

Toplumsal eşitlik olmadan toplumsal gelişim olmayacaktır!

Yaklaşan yerel seçimlerde de oyumuz; Toplumsal Cinsiyet Eşitliği ilkelerini savunan, bu ilkeler doğrultusunda stratejik eylem planlarını oluşturan, “toplumda cinsiyet eşitliğini destekliyorum” diyen adaylaradır. Sokaklarında özgürce dolaşabileceğimiz, toplu taşım araçlarında kaygısızca seyahat edebileceğimiz, öldürülmeyeceğimiz kadın dostu kentler talep ediyoruz.

8 Mart 2019’da Dünya Kadınlar Gününde “Başka bir dünya olanaklıdır!” diyerek meydanlardayız!

Yaşasın Kadın Dayanışması!

Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası Ankara Şube Kadın Sekreterliği

Ankara Tabip Odası Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı Komisyonu

Ankara Kadın Diş Hekimleri Komisyonu

Ankara Veteriner Hekimler Odası Kadın Komisyonu

 ato_8Mart_1